Tanrı en büyük hekimdir
İyileşemeyecek bir şey yoktur
Güven ve inanç – şifa için bir ön koşuldur
Sadece Tanrı gerçekten şifalandırabilir, hiç bir insan bunu yapamaz. Tanrı en büyük hekimdir. Onun nezdinde iyileşemeyecek bir şey, olanaksız bir şey yoktur. Bruno Gröning tekrar tekrar şöyle söylemiştir: „Güven ve inan. İlahi güç yardım eder, şifalandırır!“
Yardım arayan insandan beklediği tek şey, kendisine güvenmeye ve Tanrı’ya, O’nun şifa gücüne ve kendisinin iyileşeceğine inanmaya hazır olmasıdır. Bir insan bu ön koşulu yerine getirirse Bruno Gröning ona yardım edebilir. Kişinin inancı fazla zayıf ise dahi yardımını teklif eder: „Eğer bugün henüz inanamıyorsanız, gerçekten inanıncaya kadar sizin yerinize ben inanacağım. Ve eğer bugün henüz rica edemiyorsanız, dua edemiyorsanız bunu da ben sizin için yapacağım.“
Tanrı cezalandıran bir hakim değildir
Sağlığa inanan insanlar bu şekilde, Bruno Gröning aracılığıyla Tanrı’nın yardımını alabilir. Herkese yardım edilecektir. İnsanlar Tanrı’nın cezalandırıcı bir hakim olmadığını, bilakis sevgidolu bir baba olduğunu deneyimleyecektir. Tüm insanlar onun çocuklarıdır ve O, onların arkadaşı ve kurtarıcısıdır.
Bruno Gröning aracılığıyla insan, Tanrı’nın mucizelerini yeniden deneyimleyebilir. Tanrı bütün insanlar için en büyük hekimdir. Onun için hiç bir şey imkansız değildir. Bruno Gröning şöyle demiştir: „Açıklanamayan çok şey var, ama gerçekleşemeyecek olan hiç bir şey yoktur.“
İnsan manevi bir varlıktır
Vücut sadece maneviyatın ve ruhun dünyevi kılıfıdır
Bruno Gröning, dinleyicilerini insanın gerçek mahiyeti hakkında aydınlatmıştır: „Siz kimsiniz?“ diye sormuştur. Dinleyicilerin hiç biri kendi ismini söylemekten başka bir cevap verememiştir. Fakat Bruno Gröning bununla yetinmemiştir. „Siz vücudunuz musunuz?“ diye sorgulamaya devam etmiştir. Biz suskun kalınca bize ezelden beri bir vücut değil, bilakis manevi bir varlık olduğumuzu anlatmıştır. Onun açıklamalarına göre vücudumuzu sadece bu dünya hayatı için Tanrı’dan ödünç aldık, onu doğduğumuzda teslim aldık ve yuvaya döndüğümüzde toprağa iade etmemiz gerekiyor. Ruhumuz maneviyatımız ile vücudumuzun arasındaki bağlantıyı sağlıyor ve burada edindiğimiz iyi ve kötü tecrübeleri öbür dünyaya beraberinde götürüyor. Ruh, insanın kendisini inançla açtığı anda Tanrı’yla ilişkiyi mümkün kılan ilahi kıvılcımı taşır. Fakat ruh, inançsızlık içinde kapanırsa Tanrı’yla olan bağlantı kopuk kalır.
Yani insan için esas olan vücut değildir, bilakis sadece maneviyatı ve ruhu için dünyevi bir kılıftır. Böylece, günümüzde birçok insanın inandığı gibi vücudun ölmesiyle her şey bitmiş olmaz, bilakis hayat devam eder. O, vücuda bağlı değildir.
İnsan kötü değildir – sadece kendisini ihmal ederse kötülüğe maruz kalır
İnsan manevi bir varlıktır, vücudu Tanrı’nın ona bir dünya hayatı için araç olarak sağladığı bir armağandır. İnsanın asıl görevi, vücudu iyilik için kullanmak ve onun yardımıyla iyi düşünceleri eyleme geçirmektir. Özgür iradesi sayesinde insanın onu kötülük için istismar etme, hırsızlık yapma, adam öldürme ve bir şeyleri tahrip etme imkanı da vardır. Bir insanın yaptıklarına bakarak kiminle bağlantıda olduğunu, kimin hizmetinde olduğunu kavramak mümkündür; Tanrı’nın hizmetinde mi yoksa şeytanın hizmetinde mi. Bu, insanın kendisinin iyi veya kötü olduğunu göstermez, bilakis:
„İnsan ilahidir ve öyle kalır, asla şeytani değildir, asla iblisane değildir, insan asla kötü değildir, bilakis sadece Tanrı’yı terkederse, kendisini ihmal ederse kötülük ona el atabilir. Kötülük onu avucuna alır ve o zaman kötülüğe hizmet etmek zorunda kalır. Kötülük yapan insan değildir, bilakis kötülüğün kendisidir. Kötülükten iyilik bekleyemeyiz! Ama aynı şekilde Tanrı’dan da kötülük bekleyemeyiz!“
„Eğer o [insan] fazla zayıf ise, kötülüğe maruz kalır, aşağıya düşer, o zaman yukarıya giden yolu takip edemez, buna gücü yetmez, alçalır, kötülüğün kollarına düşer ve işte orada kötülüğe teslim olur. O zaman yardım eden, kurtaran bir el olmazsa ve onu oradan çekip çıkarmazsa epeyce bir zaman için kaybolur. Orada artık kötülüğe hizmet etmek zorunda kalır.“
Her düşüncenin bir etkisi vardır
Her insanın görevi, vücudunu düzende tutmaktır. Ama her olumsuz düşünce, her kötü söz ve her kötü eylem vücuda zarar verir, yani manevi bir varlık Tanrı ile bağlantıda olmazsa ve kendisini olumsuz gücün etkisine bırakırsa bu, vücudun hastalanmasına yol açabilir.
Amar ruh kendisini tekrar ilahi gücün akımına açıp maneviyat ile bağlantı kurmasının sonucu olarak vücut iyileşir. Bu nedenle kendi manevi tutumumuz o kadar belirleyicidir. Asla bir şifa sözü verilmemelidir. İnsanın kendisini iyiliğe nasıl açtığı ve Bruno Gröning’in öğretisini ne denli ciddiye aldığı daima kendisine bağlıdır. Vücudun tedavi edilmesi sadece etkilerle mücadele eder, ama sebebi ortadan kaldıramaz. Bunu, "büyük dönüş"ü gerçekleştirerek sadece insanın kendisi yapabilir.
Düşünceler kuvvetlerdir
Olumlu bir düşünce yapıcı etki eder, olumsuz bir düşünce yıkıcı etki eder
Bruno Gröning dinleyicilerinden sık sık düşüncelerini incelemelerini ve sadece iyi olanları içlerine almalarını isterdi. Tanrı ve şeytan sadece güç kaynağı değil, bilakis düşünce kaynağıdır. Onlar hiç durmadan düşünceler gönderirler: Tanrı iyi olanları, şeytan kötü olanları. İnsan – Bruno Gröning’e göre – kendiliğinden düşünce üretemez, bilakis sadece onları teslim alma yeterliliğine sahiptir.
„İnsanın ne tür düşünceleri içine aldığı öyle önemli ki, çünkü düşünceler kuvvetlerdir. İnsan iyi olanı isterse, o zaman Tanrı ona yardım eder, kötü olanı isterse, o zaman şeytan ona yardım eder.“
İnsan, iradeden yoksun olan, aklına gelen her şeye maruz kalan bir varlık değildir. Hangi düşüncelere müsade edeceğine, hangilere müsade etmeyeceğine kendisi karar verir. Ancak seçimi itinayla yapmalıdır, yüzeysel değil. Her düşüncenin arkasında bir kuvvet bulunmaktadır: Olumlu bir düşünce yapıcı etki eder, olumsuz düşünce yıkıcı etki eder; sevinçli bir haber esin kaynağı olur, üzücü bir haber ise cesareti kırar. Düşünceler manevi kuvvetlerdir. Günümüzdeki insanlığın zerre kadar dahi tahmin edemediği bir güç taşırlar içlerinde. Sevgiden doğan bir düşünce, bir insanın hayatını bir başkası için feda etmesine sebep olabilir. Fakat nefretten doğan bir düşünce, onun bir başkasını öldürmesine neden olabilir. „Her türlü kötü düşünceden sakının!“
„İçinize aldığınız her şeyi dışa vurmak zorundasınız“
„Siz bugüne kadar bunun farkına varmış olmalısınız, çünkü içinize bir tek kötü düşünce aldığınızda başka kötü düşüncelerin de size nüfuz ettiğini ve ardından kötü sözler de konuştuğunuzu tekrar tekrar tespit ettiniz. Yani içinize aldığınız her şeyi siz tekrar dışa vurmak zorundasınız.“
„Bir tek kötü düşünce bile içinize aldığınızda kötülüğün hizmetkârı olursunuz, gerçekten şeytanın hizmetçisi! Bunu aklınızdan sakın çıkarmayın!“
İnsan kendi iradesine göre eyleme geçer
Ama bir insan depresif, kuşkulu, korku dolu veya takıntılı düşüncelerle nasıl başa çıkabilir, onlara karşı nasıl direnebilir? Onlar aniden, sanki yokluktan ortaya çıkar, insana hücum eder ve onun ruh halini etki altına almak isterler. Ne yapılabilir?
Şeytan insanı olumsuz düşüncelerle – hangi türden olurlarsa olsunlar – yanıltmak ister, onu ilahi yoldan saptırmak ister. İnsanın korkmasını, kızmasını, iyilikten şüphelenmesini ve Tanrı’nın kanunlarını ihlal etmesini ister. Bunu başarmak için insanın olumsuz düşüncelerin ve duyguların elinde bir oyun topu olduğu, onlara çaresizce teslim edilmiş olduğu yönünde onu kandırır. Fakat bu, yalan dolandır.
Tanrı insanı, kendi kendine düşünce tarzı, konuşması ve eylemleri hakkında karar verebilecek şekilde yaratmıştır. Kendi iç gözünün önünde olumsuz bir düşünce belirirse onu sakince, ama kararlı bir şekilde reddedebilir. Bunu yaparken sarsılmaz bir kararlılığa sahip olursa kötülük geri çekilmek zorundadır ve onun üzerinde tesirli olamaz. İnsan, özgür iradesiyle kaderini kendisi belirler. „İnsan iradesine göre eyleme geçer. İradesi nasıl ise düşüncesi de öyledir. Düşünce insanı eyleme geçirir.“
Önce sağlıklı olma isteği olmalıdır
Bruno Gröning, basit bir örnek vererek düşüncelerin ne büyük öneme sahip olduğunu göstermiştir. Bir ev inşa ederken ilk dürtü bir ev yapma isteği veya arzusudur. Akabinde düşünceleri, detaylı bir plan yapılıncaya kadar gittikçe daha somut bir hale gelir. Bina, o zamana kadar sadece müstakbel ev sahibinin hayalinde vardır.
Asıl ev inşaatı, öncesinde çok sayıda düşüncelerin ve hazırlıkların yürütüldüğü uzun bir yolun son adımıdır sadece. Şifa konusunda da durum aynıdır. Önce iyileşmek için isteğin olması lazım, daha sonra düşüncelerde hastalıktan bir kopma gerçekleşmeli ve iyileşme olacağına dair bir inanç olmalıdır. Vücutta başlayan şifa son adımdır sadece. Fakat o, insanın bir eseri değildir, bilakis Tanrı’nın bir lütfudur. İnsan bunu hak edemez, ama teslim alabilir.
„İyilik“ ve „kötülük“ zıt kutuplardır
İnsan bunların arasında yaşar ve daima seçim özgürlüğüne sahiptir
İnsan özgür iradesi sayesinde karar verme imkanına sahip olunca şu soru belirir: Hangi alternatifler arasında seçim yapabilir? Bu konuda Bruno Gröning şöyle demiştir: „İnsanın iyiliğin ve kötülüğün arasında yaşadığını göz ardı etmeyin ve unutmayın, arkadaşlar. Onların arasında yaşar, şurada iyilik, orada kötülük, ortasında da insan vardır, o karar verir.“
İnsanın seçim yapma özgürlüğü vardır. Hem iyilik hem de kötülük yapabilir. En yakınındakilerden biri zor bir durumdaysa ona yardım edebilir, hiç aldırış etmeden yanından geçip gidebilir, hatta diğerin sıkıntısını kendi çıkarı için kullanabilir. Ne isterse onu yapabilir. İnsan hayatta her zaman – bilincinde olsun ya da olmasın – iyi yol veya kötü yol için karar vermek zorunda olduğu yol ayırımlarıyla karşı karşıyadır. Kaderin akışını belirleyen günlük olaylardır çoğunlukla.
Örneğin dürüstçe söylediği bir sözden dolayı arkadaşınıza küserseniz, patrona kızdığınız için işten istifa ederseniz veya incinen gururunuzdan dolayı eşsiz bir teklifi kabul etmezseniz ne olur? İnsanın daha sonra pişman olduğu, ama artık geri çeviremediği ani kararlar ne kadar sık oluyor. Ufacık bir an tüm gelecek hayatın akışını belirleyebilir, iyi anlamda veya kötü anlamda.
Yapıcı ve yıkıcı güçler
Fakat bu nasıl meydana gelir? „İyilik“ ve „kötülük“ kavramları ne manaya gelir? Bütün hayat, insanın çaresizce maruz kaldığı kör tesadüflerin bir ürünü değil mi?
İyilik – Bruno Gröning’in açıklamasına göre – Tanrı’dan gelir, kötülük onun karşısında olan taraftan gelir: şeytandan! Onun varlığının gerçek olduğunu ve kendisine bütün iyi olan, ilahi olan şeyleri yok etmeyi hedef aldığını anlatır. Bruno Gröning şöyle der: „Kim yapıyor bunu, iyi olanı, ilahi olanı tahrip etmek için elinden geleni ardına koymayan kimdir? Hastalık, bu yeryüzünde yetişen şeylerdeki hastalık nereden geliyor? Ne isterseniz onu ele alalım, her hangi bir meyveyi veya bir başka canlı varlığı, şeytan tekrar tekrar ve hala daha her şeyi tahrip etmeye çalışıyor. İnsana eziyet etmeyi de başardı.“
„Bu dünyada varlığını sürdüren şeytan, iyi ve ilahi olanı tahrip etmek için elinden geleni ardına koymadı.“
„Tanrı’nın olduğu yerde sevgi vardır, şeytanın olduğu yerde savaşlar vardır.“
Manevi alemde her iki zıt kutup birbirlerinin karşısında durur: Tanrı hayatın kendisidir ve şeytan onu tahrip etmek ister. Onların yanında manevi varlıklardan oluşan ordular vardır ve bu mücadele olanca sertlikle sürdürülmektedir. Her iki taraf inanılmaz enerjilere sahiptir. Onların mahiyetini Bruno Gröning sade sözlerle betimler: „İlahi güç yapıcıdır ve kötü, şeytani, iblisane güç ise yıkıcıdır.“
İnsan her ikisini içine alabilir, hem vücudunda hem de ruhunda etki etmesine müsade edebilir. Biri güçlendirici ve yapıcıdır, diğeri zayıflatıcı ve yıkıcıdır. Olumlu kuvvet beraberinde sağlığı getirir, olumsuz güç hastalığı.
Hastalık, Tanrı’nın bir cezası değildir, bilakis yanlış düşüncelerin ve eylemlerin sonucudur
Bruno Gröning, hastalığın kötülükten geldiğini ve - çoğu kez öne sürüldüğü gibi – Tanrı’nın bir cezası olmadığını bildirir. Bu tarz düşünceleri yalan diye nitelendirirdi ve onları kararlılıkla reddederdi. Tanrı cezalandırmaz! Hastalık, yanlış düşüncelerin ve eylemlerin bir sonucudur. Sebep ortadan kaldırılınca etkisi de kaybolacaktır ve bunun böyle olması Tanrı’nın isteğidir.
„İnsanların inandığı gibi hastalık Tanrı’nın cezası değildir. Bir çocuğun baba ocağından ayrılmasına benzetilebilir. Artık anne baba çocuğa kol kanat geremez, onu artık koruyamazlar. Biz de bu şekilde babamızdan ayrıldık. Bizim sadece Tanrı’nın çocukları olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Sadece O bize yardım edebilir! Ve O’nun yanına giden yolu tekrar bulduğumuzda bize yardım edecektir.“
Özgür İrade
İnsan, hastalığa mı yoksa sağlığa mı inanacağına kendisi karar verir
İçsel bir müzakere
İyileşme süreci esnasında ağrılar meydana gelince, Regelunglara inanmak her zaman kolay değildir. Çok sayıda insan güvensizliğe kapılır: „Bunlar Regelung ağrıları mı yoksa hastalık belirtileri mi?“ İnanç konusunda içsel bir müzakere başlar. İşte o zaman insanın şifaya kavuşup kavuşmayacağı, daha doğrusu şifalanma sürecinin ne kadar süreceği belirlenir. Önemli olan, insanın hangisine daha çok inandığıdır, hastalık düşüncesine mi yoksa şifalanma düşüncesine mi. Hastalığa inanmaya devam ederse ona sahip olmaya da devam eder, ama sağlığa inanmayı başarırsa şifalanma süreci gerçekleşir. İnsan kendisi karar verir.
Hiç kimse şifalanmaya zorlanamaz, sadece gönüllü olarak karar verebilir
Bu, Bruno Gröning’in öğretisinde önemli bir noktadır. İnsanın dokunulmaz bir özgür iradeye sahip olduğunu, bunun Tanrı’nın bir insana verebileceği en büyük armağan olduğunun altını tekrar tekrar çizmiştir. O, insanı yönlendirilmiş bir varlığın seviyesinden çıkarır, babasının kurallarına mecburiyetten dolayı değil de gönüllü olarak uyan özgür bir çocuğun seviyesine yükseltir. Fakat özgür irade ona aynı zamanda Tanrı’nın yasalarını ihlal etme imkanını da sağlar.
Bruno Gröning, insanın özgür iradesine son derece saygı duyardı. Bu yüzden sadece kendisine yardım edilmesine müsade eden, hastalıktan kopmaya hazır olan insana yardım edebilmektedir. Sadece insanın kendi iradesinin gücüyle kendisine verdiğini almasına müsade edilmektedir. Hastalığının üzerinde oturan, sürekli onu düşünen ve onun hakkında konuşan insan, şifalanmayı boşuna bekler. Bruno Gröning şöyle demiştir: „Bir insana iyiliğe giden yolu bulmasına yardım etmeme müsade edilmektedir, ama bu konudaki kararı ne ondan almama ne de onu iyiliğe zorlamama izin yoktur.“
„Regelunglar“
Vücudun temizlenmesi ilk önce ağrılara neden olabilir
„Regelunglar“ temizlenme sürecinin bir parçasıdır
Bazı insanlarda Heilstrom’u alırken ağrılar meydana gelir. Bu olguyu Bruno Gröning „Regelung“ diye adlandırır. Vücutta dönüşümün başladığına dair bir işarettir. Regelung ağrıları hastalığın ağrılarıyla karşılaştırılamaz. Onlar Heilstrom’dan dolayı ortaya çıkar ve hastalanan organların temizlendiğine dair bir işarettir. (Şifalanmış, bir süre Bruno Gröning’in yardımcısı, gazeteci ve yazar olan) Kurt Trampler bu konuda şöyle yazıyor: ‚Regelung ağrısı da yardım arayanların kafasını sık sık karıştırıyor. Regelung ağrısının olması şart. Bazı insanlar, Regelung ağrısı başladığında, hastalığın nüksettiğini zannediyordu. Korkuyorlardı ve ‘Daha kötü oldu, doktora gidelim’ diyorlardı. Gröning şunu söyler: ‘Bu yüzden sizi, Regelung ağrıları olduğunda onlara katlanmanız için uyarıyorum. Kötü bir şey olmaz, bilakis insan iyileşir.’“
Regelung’un şekli oldukça farklılık gösterebilir. Ağrılar, hastalıktan kaynaklanan ağrılara benzeyebilir, hatta zaman zaman daha güçlü bile olabilir. Ama çok farklı da görülebilirler. Bu herkeste farklı olur, çünkü insan vücudu şifa gücüne karşı bireysel olarak tepki verir.
İnsan, Regelung ağrısından alıkonulamaz. O, hastalığın kirinin ruhsal yoldan vücuttan atıldığı temizlenme sürecinin bir parçasıdır.
Regelung Süreci
Bruno Gröning, Regelung olgusunu, kirli süt kovası örneğini vererek açıklamıştır. Kovadaki ekşimiş, kötü kokan sütün yerine taze süt doldurulcağı zaman ne yapılması gerektiğini sormuştur. Cevap açıktır: Önce bozulmuş süt boşaltılmalı ve kovanın içi temizlenmelidir. İnsanda da durum – mecazi anlamda - benzerdir. Eğer vücudu kova, hastalığı bozulmuş süt, sağlığı ise iyi süt yerine koyarsak insan ilk önce düşünceleriyle hastalıktan kopmak zorundadır – yani bozulmuş sütü boşaltmalıdır. Sonra vücut hastalığın “kir”inden arındırılır – işte bunlar Regelunglardır. Sadece temizlenmiş bir kovaya taze süt doldurulabilir – sağlık insanın vücuduna yerleşir.
Bir başka imajda insanı bir meyve kasesine benzetmişti: „İçinde her hangi bir şey, isterseniz meyve olan bir kase olduğunu ve günlerce öyle durduğunu, yani durmuş olduğunu ve hiç kimsenin ilgilenmediğini, hiç kimsenin onunla ne yapacağını bilemediğini ve içindekilerin bozulmuş olduğunu varsayınız. Artık bu meyveyi yiyemezsiniz. Şimdi biri çıksa gelse, size yeni, sağlıklı meyve vermek istese, iyi olan, yeni olan, sağlıklı olan meyveyi bozulmuş olan meyvenin üzerine koymak büyük bir budalalık olurdu, çünkü iyi olanlar da bozulmuş olan meyvelerin halini alırdı. Sağlıklı meyveyi almak isterseniz önce kötü olanı, sağlıksız, artık yenilemez olanı bir kenara boşaltmanız lazım; ama sadece bununla da kalmamanız gerek, o meyve kasesinin kendisini de temizlemelisiniz ki sağlıklı olanı teslim alabilesiniz. Bunu, yani kaseyi vücudunuzun, meyveleri ise hastalanmış organlarınızın yerine koyunuz, ve sizin ümit ettiğiniz şey sağlıklı olanlardır, ama kötü olanları atamazsanız, yani bu durumda hastalığınız ile ilgilenmeye devam ederseniz, bu imkansız olur.“
„Einstellen“
İlahi Heilstrom’un alınması için doğru bedensel duruş ve manevi tutum
Bruno Gröning, şifaya yol açan manevi gücü Heilstrom olarak adlandırıyordu. Şifa dalgası ve ilahi güç kavramlarını da aynı anlamda kullanıyordu. Ama insan Heilstrom’u nasıl içine alabilir, ilahi güce kendini nasıl açabilir? Bruno Gröning, yardım arayanlara aşağıdaki oturuş pozisyonunu önermiştir: Kolları ve bacakları bağlamamak ve avuçları yukarıya doğru açmış olarak baldırların üstüne koymak. Dıştan görünen duruşun yanı sıra tüm rahatsız edici düşünceleri bertaraf etmek ve tamamen vücudun içinde olanlara odaklanmak önemlidir. Açık, inançlı bir manevi tutum temel şarttır. İnsan bu şekilde kendisini şifa gücün akışına açabilir. Bruno Gröning şöyle demiştir: „Tanrı bize tüm iyilikleri veriyor, bizim O’nun bize göderdiği her şeyi sadece kendi içimize almamız lazım. O halde – bunu yapın!“
Bedensel duruşun neden bu kadar önemli olduğunu şu şekilde açıklamıştır: „Halen özgürce hareket ettirebildikleri bir vücuda sahip olanlar onu sık sık kenetlemeyi seviyor ki bu da bir kuvvettir, alışkanlığın kuvvetidir. Bacak bacak üstüne atar; tabi ki bazen tembelce oturabilir, yani vücudunu rahatça yayabilir, ama bunu iyiliği, ilahi olanı teslim almak istediği zaman yapmamalıdır. O zaman rahat olmalı, elleri açık, elleri boş bir şekilde oturmalı veya ayakta durmalı!“
(Şifa almış, bir süre Bruno Gröning’in yardımcısı, gazeteci ve yazar olan) Kurt Trampler, Büyük dönüş (Die große Umkehr) adlı kitabında şöyle yazmıştı: „İçsel hazırlığın yanı sıra görünürde küçük, ama çok önemli bir dış özelliğin de önemi var [...]. Sırtı bir yere dayamadan oturulmalı, ayrıca ne iki bacağı ne de iki eli bağlamamalı. Gröning’in görüşüne göre ellerin birbirine değmesi vücudun üst kısmında hayat akımının kısa devresine yol açıyor, bacakların birbirine değmesi, hatta bacak bacak üstüne atılması ise vücudun alt kısmında aynı hasara yol açıyor. Böyle hataları alışkanlık haline getiren insan, uzun vadede çok rahatsızlık verici hastalıklara bile yakalanabilir.“
Kendi vücudunuzda ne hissettiğinize dikkat ediniz
Bruno Gröning, gücün bilinçli olarak alınmasına „Einstellen“ diyordu. İnsan kendini Heilstrom’u teslim almak için „ayarlıyor„. Bunun nerede ve ne zaman yapıldığı önemli değil. Önemli olan sadece rahatsız edilmemek, tüm rahatsızlık verici düşüncelerin bertaraf edilmesi ve vücutta gerçekleşenlerin dikkatle izlenmesidir. Bruno Gröning, dinleyicilerine defalarca ne hissettiklerini sorardı.
„Sizin yegane göreviniz, burada gerçek, ilahi gönderiyi almak, daha doğrusu teslim almak için Einstellen yapmanızdır. Bu gönderiyi nasıl teslim aldığınızı farkedeceksiniz. Ama tekrar tekrar söylemeliyim ki sadece vücudunuza gerçekten dikkat ederseniz, dikkatinizi, onun etrafında değil de bilakis sadece içinde, kendi vücudunuzun içinde nelerin olup bittiğine yöneltirseniz bu olur.“
Her insan Heilstrom’u kendi vücudunda hissedebilir. Biri bir karıncalanma algılar, diğeri soğuk veya sıcak bir akım. Üçüncü kişi kollarını veya bacaklarını hareket ettirmek, dördüncü kişi silkinmek zorunluluğunu yaşar. Böylelikle Heilstrom her insanda çok farklı tepkilere neden olur.